Şair, Yazar ve İktidar İlişkileri
Bekir Kale Ahıskalı
10 Nisan 2013 tarihli yazısı
Bir şair ve yazar olarak asla siyasi ve mebus olmayı hayal etmedim. Siyasette bir nevi hizmet aracı olsa da bu bana hem cazip gelmemekte hem de içine kazancın girdiği çalışmaların (alkışla da olsa) samimiyetten uzak olduğunu düşünüyorum.
Siyasi çalışmalara böyle baktığım içinde eleştiri oklarımı onların üzeri acımasızca salmaktan çekinmiyorum. Bu eleştiri okları olmazsa onların daha da başına buyruk olacaklarını, bu okların onların üzerinde denetlendikleri hissi uyandırdığını düşünüyorum.
Bununla birlikte tarihin her döneminde şair, yazar ve iktidar ilişkilerinin zaman zaman çirkin boyutlara ulaştığını da düşünüyorum. Bu ilişkileri şair ve yazarları muhalif ve eleştiren olmaktan çıkarıp yandaş hale getirebilmektedir. Ne zaman ki iktidarların sofralarından muhalif kalemler eksik edilmez işte o zaman bu kanaatim değişecektir.
Özellikle 1920 lerden sonra meclis koltuklarında sıkça ve çokça edebiyatçıları, şairleri görmek mümkün olmuştur. Bu onların meclis koltuklarına oturmaları eleştirmelerine engel olmamakla birlikte, o koltuğa oturduktan suskun olanlarına da rastlamaktayız.
Mehmet Akif, Yahya Kemal, Arif Nihat Asya, Erdem Bayazıt, İbrahim Alaattin Gövsa, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya Ortaç, Celal Sahir, Mithat Cemal, Halil Nihat Boztepe, A. Hamdi Tanpınar ilk etapta aklıma gelen isimler bunlar. Bunlardan bazıları heveslerinden bazıları ise mali durumlarını düzeltmek için mebus olmayı seçmişlerdir.
O dönemlerde yazan, çizen ve düşünen her adamın tutuklanıp götürüldüğünü düşünürsek mebus olmak bir nevi kovuşturulmama garantisi gibidir. Ayrıca mali durumunu düzelten herkes daha sağlam düşünür kendisini sanatına verir. Ama benim anlamadığım mebus seçildikten sonra hem sanat hayatından uzaklaşan hem de milletin meclisinde hiçbir fayda sağlamayanlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder