Bekir Kale Ahıskalı
27 Nisan 2013 tarihli yazısı
Şehirleri önce semtlere ayırdık. Sonra mahallelerimizin adını koyduk. İçlerinden caddeler geçirdik. Yanlarına üvey evlatlar gibi sokaklar verdik ki caddelerin eteklerini bırakmayan elleri vardı. Sokakların caddelerden uzaklaştıkları diğer başlarında besleme gibi gecekondular vardı.
Gecekonduların tek gözlü odalarında başlarını öne arkaya sallayarak haz alan dışa kapalı içe derin dervişleri vardı.
Bildiğiyle amel eden, bildiği kadar mütevazi… Bilmediğiyle hükme kalkışmayan, durumdan vazifeler çıkarmayan, ayağı çarıklı, başı sarıklı yüreği yanık yiğitler vardı. Varlığa şükreden, darlığa sabreden diller taşıyorlardı. Bu dervişlerin dereceleri ne kadar yukarıysa başları o kadar eğik olurdu. Varlıklrı sessiz, ölümleri habersiz olurdu.
Sonra bu mütevazi gecekonduların yerine kat kat binalar yapmaya başladık. Bilgimiz ne kadar az ise o kadar kibirli durmalarını sağladık. İçinden insan eşgallerinin geçtiği, beyinlerinde mütevazilikten eser olmayan insan modellerine uygun odaları olan, adına medeni dediğimiz insani yanları olmayan Ahmet efendinin oğlu ile Mehmet efendinin kızını evlendirerek bilmem ne efendi dediğimiz bir başka efendi modeli meydana getirdik.
Dervişlerin yerini efendilere tahsis ettik ama başları havada olan, gururlarıyla yapay tanrılığa soyunarak bizim güneşimizi kapattılar.
Yaratıcımızı belli ama kulluk edenimiz eksik olup insanlığımızı unutunca; kalbi dolu, dili dualı, mütevazilikten başları eğik olan eski dervişleri arar olduk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder