Tabulaştırdığımız üstâdlarımız
Bekir Kale Ahıskalı
06 Nisan 2013 tarihli yazısı
Okuduğumuz üstâdlarımızı tabularımız haline mi getiriyoruz? Bu soruya cevap verirken "hayır" diyebilmeyi çok isterdim. Toplum olarak yeniliği önce reddeder, sonra kabul eder daha sonra da tabulaştırmayı çok severiz. Bu tabulaştırma insanı insan olarak algılamaktan öteye geçtiği zaman, insanı daha yukarıya koymak şekline dönüşür ki işte o zaman toplumsal kavgalar ve ötekileştirmeler başlar. Toplum alarak kutsallaştırmayı seven ve bu kutsallaştırmamız üzerinden kavgalar çıkarabilen bir yapımız var.
Bunların durduk yere neden mi yazıyorum. Son zamanlarda Necip Fazıl Kısakürek'in Başvekil Adnan Menderes' e yazdığı mektuplar gündemimize oturdu. Bu kadar etkin bir gündem olmasının bir çok nedeni var. Bunların başında Necip Fazıl Kısakürek'in gereğinden fazla ta bulaştırılmasıdır.
"Kaldırımlar" şiirine tahlil yazdığımda bir takım Necip Fazıl Kısakürek hayranları tarafından ağır bir şekilde eleştirilmiş hakarete uğramıştım. Bu mektuplar ilk açıklandığında da bunları açığa çıkarak arkadaşımızın başına gelecekleri tahmin etmem zor olmadı. Necip Fazıl Kısakürek yürüdüğü yolda tavizler vermemiş bir kalemdi. İnançlarını halka taşımada ve yansıtmada da mücadele etmiş ve kısmen de olsa başarmıştı. Bu yolda yürümenin bir bedeli vardı ve onu ödemesi gerekiyordu. Bu bedel zaman zaman yargılanmalar, zulme uğramalar, hor ve hakir görülmeler, mali sıkıntılara düşme şeklinde olmuştur. Başvekil'e yazılan mektuplarda yer alan ifadelerde bu yolda ödenen bedellerden birisidir ki Necip Fazıl hayranları kafalarındaki portreden dolayı O'nun asla yalvarmayacağı kanaatindeydiler. Evet Necip Fazıl o mektupları yazmıştır. Sadece o değil onlarca şair yazar ve gazete sahibi böyle mektuplar sayesinde imkanlara kavuşmuşlardır.
Şair ve yazarların hele de o devirde ayakta durmaları çok zordu. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bu durumlara sıkça rastlamaktayız. Bu yeni geliştirilmiş bir yolda değildir. Osmanlı döneminde de kaynaklarda istifade edenler, nemalananlar vardı. "Nazım Hikmet'e dair bilinmeyen kırk başlık" isimli dizi yazımda Nazım Hikmet ve Vala Nureddin'e Mustafa Kemal'e şiir yazmaları karşılığında para verileceği teklifinde bulunulduğunu yazmıştım. Nazım Hikmet böyle bir şiir yazmayı kabul etmemiştir.
Bana göre yazan da çizen de yöneten de eleştirilebilmelidir. Bu Padişah olabilir, Mustafa Kemal olabilir, yazar-çizer takımı olabilir. İstiklal Marşı şairimiz olabilir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olabilir... Bu eleştirme hakkı her zaman saklı olmalıdır. Sadece alkışlanan, sadece övülen kişiler ve kurumların yıkılması mukadderdir. Bu sebeple Necip Fazıl'ın da şiir ve düşüncesindeki başarısı inkar edilemez. Tabulaştırmadan sevmeli ve onaylamalıyız. Tabulaştırdığımız zaman tabulaştırmayanları ötekileştirdiğimiz gibi sanatını tahlil ederken de hata yaparız. Necip Fazıl da sizler ve benim gibi "etten ve kemikten" di. İlahi görevlendirmesi olmadığına göre de hata yapabilirliğini, mecburiyet karşısında başka türlü davranabileceğini kabul ederek memnun olmayacağımız, hoşumuza gitmeyecek şeyler ifşa edilecek olsa bile bırakalım gerçekler bilinsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder