18 Haziran 2013 Salı

Yıkıntılarımızı nasıl kaldırabileceğiz?

Yıkıntılarımızı nasıl kaldırabileceğiz?

Yıkıntılarımızı nasıl kaldırabileceğiz?” diye soruyoruz da “yapacağımız öteki yıkıntıları nasıl kaldıracağız ve nasıl ödeyeceğiz diye sormuyoruz.”

Felâket üstüne felâket; bu mu çare? Dikkatli olalım. Kendimizi öfkemize teslim edecek olursak bu da ayrı bir felâkettir. Fert olarak yapacağımız en büyük kötülük budur. Savaşa karşı savaş açmak sonsuz bir savaş demektir.

Önce kendimizle barış imzalamalıyız. Sonra insanlarla barış imzalamalıyız; anlar da bizimle. Sonra onlar kendi aralarında imzalamalılar.

Savaşlar da binlerce razı oluşlardan meydana gelirler. Uzlaşılar ise barışa götüren en makul yoldur. Vatandaşlık kavramının içine giren bu büyük gücün yani uzlaşının hemen yapılması gerekmektedir. Hem de yarında değil, bugünden itibaren.

Yoksa bir hayalete nişan alan her seferinde bir adam öldüren yahut yaralayan delilere döneceğiz. O deliler ki onlar için her şey gerçektir. Çünkü onların deli oldukları gerçektir.

Bizim gibi düşünmeyenler insan oldukları gibi bizim istediğimiz gibi yapmayanlar da insandır. Bir iş illa da bizim istediğimiz şekilde gerçekleştirilecek diye de bir dayatmamız olamaz.

İnsani kötülükler alelâde adamların tutkuları ile oluşmaktadır. Bütün kötülükler barışı seven adamların; kendi arzuladıkladıkları ve tanımladıkları barış tanımlamasından kaynaklanmaktadır.

Toplumsal barış ancak ve ancak yasalarla mümkün olur. O barışı sağlayacak ve hepimizi kapsayacak yasalar yapmak ise kendi elimizdedir.
O zaman neyi bekliyoruz ki!... Meclisi ve seçtiğimiz iradeyi yeni yasalar yapmaya zorlamak en kalıcı ve keskin çözüm değil midir?

Saygılarımla


Bekir Kale Ahıskalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder